Fatih Gezilecek Yerler: Tarihin Kalbinde

İstanbul’un tarihi ilçelerinden biri olan Fatih, şehrin tarihi ve kültürel zenginliklerini bünyesinde barındırır. Bu bölge, İstanbul’u fetheden Osmanlı İmparatorluğu’nun yedinci padişahı Fatih Sultan Mehmet’in adını taşımaktadır. Fatih, tarihi yarımadanın bir kısmını oluşturur ve bu alanın içinde birçok önemli tarihi yapı bulunur.

Fatih Sultan Mehmet, fethin onuncu yılında yıktırdığı Havariyun Kilisesi’nin yerine kendi ismini taşıyan büyük bir külliye inşa ettirdi. Fatih Külliyesi’nin çevresinde zamanla bir Müslüman yerleşimi oluştu. Külliyenin adını taşıyan bu mahalle, hızla klasik bir Osmanlı-Türk şehri görünümü kazandı ve Fatih semtine, hatta ilçesine adını verdi.

Fatih, tarihi ve dini yapılarıyla ünlüdür. Ayasofya Müzesi, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı gibi önemli yapılar bu bölgede yer alır. Ayrıca Fatih Camii, Fener ve Balat gibi semtler de ziyaretçilerin ilgisini çeken yerlerdir.

Tarihi dokusuyla ön plana çıkan Fatih, aynı zamanda çeşitli kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapar. Semtteki çarşılar, geleneksel el sanatları ürünlerini bulabileceğiniz yerlerdir. Ayrıca burada lezzetli ve otantik Türk mutfağına ait yemekleri tadabileceğiniz restoranlar da bulunur.

Fatih, İstanbul’un tarihini ve kültürünü keşfetmek isteyen ziyaretçiler için önemli bir durak olarak kabul edilir. Tarihi yapılara, sokak lezzetlerine ve zengin kültürel mirasa sahip bu semt, İstanbul’un benzersiz ve büyüleyici atmosferini sunar.

İstanbul’a gitmişken Fatih ile sınırlı kalmayın. Daha fazla gezilecek yerler için “İstanbul gezilecek yerler” isimli içeriğimizi kesinlikle okuyun!

Sultanahmet

Abdullah Alharmi

Sultanahmet, İstanbul’un en ünlü ve tarihi ilçesi olan Fatih’e bağlı bir semttir. Tarihi Yarımada’nın kalbinde yer alır ve birçok önemli tarihi ve turistik mekana ev sahipliği yapar. Semtin adı, Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci imparatoru olan Sultan Ahmet’in adını taşır. Sultanahmet, dünya çapında tanınan ve ziyaretçilerin ilgisini çeken önemli yapıları barındırır.

Sultanahmet, tarihi yapıların yanı sıra çeşitli restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkanları ve otantik çarşılarıyla da bilinir. Bölge, hem yerli hem de uluslararası turistler için popüler bir turistik noktadır ve İstanbul’un tarihini, kültürünü ve muhteşem manzaralarını keşfetmek isteyen herkes için ziyaret edilmesi gereken bir noktadır. Semtin tarihi atmosferi, mimari güzellikleri ve zengin kültürel dokusuyla unutulmaz bir deneyim sunar.

Haritada Görüntüle

Sultanahmet Camii

Sultanahmet Camii Koruma ve İhya Derneği

İstanbul’un zengin tarihini ve kültürünü yansıtan etkileyici bir yapı olan Sultanahmet Camii, sadece şehrin sembollerinden biri olmakla kalmaz, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvesini temsil eden önemli bir tarihi ve kültürel simgedir. “Mavi Camii” olarak da bilinen bu büyüleyici caminin iç mekanı, göz alıcı mimarisi, çinileri ve atmosferiyle ziyaretçileri kendine hayran bırakıyor.

Sultanahmet Camii’nin UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alması, bu önemli yapıyı daha da özel kılıyor. Ziyaretçiler, altı minareli bu caminin tarihi ve dini değerlerini keşfetmenin yanı sıra görsel bir şölenin keyfini çıkarma fırsatını buluyorlar. İstanbul’u ziyaret edenler için Sultanahmet Camii, görülmesi gereken öncelikli noktalardan biri olup, şehrin zengin mirasını anlamak için etkileyici bir başlangıç noktası sunuyor.

Haritada Görüntüle

Kapalıçarşı

Mehmet Ali Vefa

Kapalıçarşı, İstanbul’un büyüleyici bir mücevheri ve dünya ticaretinin önemli merkezlerinden biri olarak hayati bir rol üstleniyor. Bu tarihi çarşı, İstanbul’un derin geçmişi, zengin kültürel mirası ve ticari geleneğini yansıtan etkileyici bir alandır.

Ziyaretçiler, çarşının tarihi dokusunu keşfederken geleneksel el sanatları ve eşsiz ürünlerin benzersiz tadını çıkarıyor. Kapalıçarşı’nın tarihi ve kültürel önemi, UNESCO Dünya Mirası ilanıyla resmiyet kazanmıştır. Bu yüzden, İstanbul’u ziyaret eden herkes için Kapalıçarşı, kesinlikle görülmesi gereken bir yerdir.

Haritada Görüntüle

Ayasofya

İbrahim Kanı

Ayasofya Camii, İstanbul’un sembollerinden biri olarak kabul edilir ve tarihsel ve kültürel değeriyle büyüleyici bir yapıdır. Bu etkileyici cami, İstanbul’un tarihi yarımadasında, tarihi Sultanahmet Meydanı’nda bulunmaktadır. Ayasofya, Bizans İmparatoru I. Justinianus’un saltanatının bir parçası olarak M.S. 537 yılında inşa edildi.

Tarih boyunca, Ayasofya, Bizans İmparatorluğu’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na ve modern Türkiye’ye geçişlerde tanıklık etti. Dinî açıdan önemli değişimlere sahne oldu ve hem Hristiyanlık hem de İslam inançlarının izlerini taşıdı.

Ayasofya’nın tarihi, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları dönemlerindeki önemli rolüne ek olarak, mimari ve kültürel açıdan farklı dönemlerdeki değişimleri yansıtır. Günümüzde Ayasofya, İstanbul’un tarihine hem Hristiyanlık hem de İslam’ın izlerini taşıyan bir anıt olarak derinlik kazandırıyor.

Haritada Görüntüle

Topkapı Sarayı

Ali Kılıç

Dünyanın en zengin müzelerinden biri olarak kabul edilen Topkapı Sarayı, İstanbul’da hem yabancı hem de yerli gezginlerin keyifle gezdiği önemli noktalardan biri olarak bilinir.

Topkapı Sarayı, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478 yılında inşa edilmiş olup, yaklaşık 380 yıl boyunca devletin yönetim merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikametgahı olarak hizmet vermiştir. Dolmabahçe Sarayı’nın Abdülmecid tarafından yapılmasına kadar bu görevi üstlenmiştir.

Topkapı Sarayı Giriş Ücreti: Yalnızca 60₺ karşılığında Müzekart sahibi olarak Topkapı Sarayı Müzesi’ni ücretsiz ziyaret edebilirsiniz. Ancak Müzekart, Topkapı Sarayı’nın Harem ve Aya İrini bölgelerini kapsamıyor.

  • Harem bölümü yetişkin: 80₺
  • Aya İrini yetişkin: 60₺

Topkapı Sarayı Ziyaret Saatleri: Salı günleri hariç 09.00 – 18.00 saatlerinde ziyaret edilebilir.

Haritada Görüntüle

Türk ve İslam Eserleri Müzesi

Uğur Kaymak

Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İstanbul’un Sultanahmet semtinde yer alan önemli bir müzedir. Bu müze, Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel ve sanatsal mirasını sergilemek amacıyla kurulmuştur.

Sultan sarayları dışında günümüze ulaşabilen tek özel saray olan, şu anki binasının kökeni 16. yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. İlk olarak “Evkaf-ı İslâmiye Müzesi” (İslâm Vakıfları Müzesi) adı altında, Mimar Sinan’ın önemli eserlerinden biri olan Süleymaniye Camii Külliyesi’ndeki imaret binasında 1914 yılında ziyarete açılmıştır. Daha sonra, 1983 yılında Sultanahmet Meydanı’nın batısındaki İbrahim Paşa Sarayı’na taşınmıştır.

Abbasi, Memlük, Selçuklu ve Osmanlı döneminin az bulunur örneklerini sergileyen müzedeki eserler, İslam dünyasının farklı köşelerinden toplanmış. Müze, dünyanın en iyi halı koleksiyonlarından birine sahip olmasıyla tanınıyor. Halılar arasındaki şaheser parçalarsa 13. yüzyıla ait Selçuklu örnekleri. Büyük salonların bulunduğu geniş camekanlı kısımda olağanüstü zengin Türk halıları koleksiyonu yer alıyor.

Müze, 2012 yılında restore edildi ve bu restorasyon çalışmalarının ardından 1984’te Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Ayrıca, 1985 yılında Avrupa Konseyi-UNESCO’nun çocuklara kültür mirasını sevdirmeye yönelik ödülünü kazandı.

  • Türk ve İslam Eserleri Müzesi Ziyaret Saatleri: Her gün 09.00 – 21.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.
  • Türk ve İslam Eserleri Müzesi Giriş Ücreti: 390₺

Haritada Görüntüle

Dikilitaş

Rouslan Valonen (LibertyToursLLC)

Sultanahmet Meydanı’nın güney tarafında, Yılanlı Sütun’un yanında yer alan Dikilitaş veya Theodosius Dikilitaşı, Antik Mısır’dan getirilmiş bir dikilitaştır ve MS 390 yılında Roma İmparatoru I. Theodosius tarafından şu anki konumuna dikilmiştir.

Dikilitaşlar, antik çağlardan günümüze uzanan tarihi izler taşıyan önemli yapısal öğelerdir. Genellikle bir anıt veya dekoratif amaçla kullanılmış olmalarının yanı sıra, mimari açıdan da o dönemin yapısal becerisini ve taş işçiliğini yansıtırlar. İstanbul’daki Dikilitaş da şehrin tarihi ve kültürel zenginliğine katkıda bulunan önemli bir yapıttır.

Haritada Görüntüle

Yılanlı Sütun

Rouslan Valonen (LibertyToursLLC)

Fatih ilçesinin Sultanahmet semtinde bulunan ve Hipodrom’dan (şimdiki At Meydanı) kalan Yılanlı Sütun veya Burmalı Sütun, birbirine dolanmış üç piton yılanını tasvir eden bronz bir Antik Yunan anıtıdır.

İstanbul’a 324 yılında İmparator Konstantin tarafından getirildiğine inanılan bu eserin, şehri böceklerden ve sürüngenlerden koruduğuna dair büyülü güçler atfedilirdi. Günümüze sadece 5 metrelik bir bölümü ulaşabilmiş durumda; geriye kalan üst ve alt kısımları hasar görmüş durumda.

Yılanlı Sütun’un yılan kafalarından ikisi kayıp durumda; üçüncü kafa ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Haritada Görüntüle

Alman Çeşmesi

Taner Varol

Sultan I. Ahmed Türbesi’nin karşısında İstanbul’daki Sultanahmet Meydanı’nda yer alan çeşme, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Sultana ve İstanbul’a armağanıdır. Parçaları Almanya’da yapıldıktan sonra 1901’de İstanbul’daki mevcut konumuna monte edilmiştir. Çeşme, Neo-Bizans tarzında tasarlanmış olup iç kısmı altın mozaiklerle süslüdür.

Çeşmenin mimarisindeki özellikler ve zarafeti, Sultanahmet Meydanı’ndaki diğer tarihi yapılarla uyum içindedir. Alman Çeşmesi, ziyaretçilerin ilgisini çeken ve Sultanahmet’in tarihî dokusuna katkıda bulunan önemli bir yapıdır. İstanbul’un turistik bölgelerinden biri olan Sultanahmet’in simge yapılarından biri olan Alman Çeşmesi, şehrin kültürel ve tarihi zenginliğini gözler önüne serer.

Haritada Görüntüle

Gülhane Parkı

Nazım Bircan

Gülhane Parkı, İstanbul’un merkezinde, doğal güzellikleri, tarihi mirası ve kültürel zenginlikleriyle göze çarpan bir yeşil alan olarak bilinir. Ziyaretçilere eşsiz bir deneyim sunan park, Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği tarihi bir mekandır ve Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli dönemlerine tanıklık etmiştir.

Gülhane Kiosk (Alay Köşkü) ve diğer tarihi yapılar, parkın içinde Osmanlı mimarisinin izlerini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Aynı zamanda Gülhane Parkı, çeşitli bitki türleri, göletler ve yeşil alanlarıyla şehir yaşamında soluk alınabilecek bir noktayı temsil eder, doğal yaşamın çeşitliliğini yansıtır.

Haritada Görüntüle

Beyazıt Meydanı

Federica Ruggeri

Tarihi yarımadada İstanbul’un merkezi bir noktasında bulunan bu meydan, Bizans döneminde şehrin en önemli meydanlarından biri olan Theodosius Forumu’nun konumuyla büyük ölçüde örtüşmektedir. Bu meydan, İstanbul’un tarihî dokusunu ve kültürel zenginliğini yansıtan bir merkez konumundadır.

Meydanın merkezinde, Osmanlı döneminde kurulan ve Türkiye’nin ilk modern kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi bulunur. Bu kütüphane, tarihi yapıları ve zengin koleksiyonlarıyla bilinir.

Ayrıca meydanın yakınında Beyazıt Camii de bulunur. II. Bayezid tarafından yaptırılan bu cami, Osmanlı mimarisinin önemli örneklerindendir. Ayrıca Beyazıt Meydanı’nda çeşitli dönemlere ait tarihi hanlar, çarşılar ve işlek caddeler de yer alır.

Haritada Görüntüle

Beyazıt Devlet Kütüphanesi

Serhat Eser

1884 yılından itibaren araştırmacılara hizmet sunan Beyazıt Kütüphanesi, Bayezid Camii ve tarihî Sahaflar Çarşısı’na komşu, Beyazıt Meydanı’na bakan iki tarihi binada yer alır. Eski adıyla bilinen Kütüphane-i Umumî Osmanî, burada faaliyet gösterir.

Kurum, İstanbul’da Avrupa’daki ulusal kütüphanelere benzer bir yapının oluşturulma isteğiyle doğdu. Bu hedefe ulaşmak için dönemin Maarif Nazırı Mustafa Nuri Paşa, sadrazam Mehmed Said Paşa ve padişah II. Abdülhamit öncülük etti. Kütüphane olarak kullanılmak üzere Bayezid Camii külliyesinin bir kısmının onarılması ve adapte edilmesi kararlaştırıldı.

Türkiye’de devlet tarafından kurulan ve oluşum koşulları en ince detayına kadar belgelenmiş ilk kütüphanedir.

Haritada Görüntüle

Beyazıt Kulesi

Вадим Сологуб

İstanbul’un Beyazıt semtinde yangınları tespit etmek ve anında haberleşmek için tasarlanmış, orijinal olarak 1749’da ahşap olarak yapılan Beyazıt Kulesi, 85 metre yüksekliğindeydi. Sonraki eklemelerle birlikte kule, yükseltilerek 118 metreye erişti.

Zaman içinde kule restore edilmiş ve günümüzde hala ayakta durmaktadır. Beyazıt Kulesi, tarihi bir sembol olmasının yanı sıra İstanbul’un panoramik manzarasını görmek için de ziyaret edilen bir noktadır.

Haritada Görüntüle

İstanbul Üniversitesi

Ersin Irmak

Türkiye tarihinin en eski devlet üniversitesidir. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk Avrupa tarzı üniversite olarak kabul edilen Darülfünun’un mirasçısı olan İstanbul Üniversitesi, bazı birimlerinin kökenlerini 30 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in emriyle kurulan Sahn-ı Seman medreselerine kadar götüren bir geçmişe sahiptir. Bu sebeple, okulun kuruluşu bu tarihe dayandırılır.

2019 yılında Türkiye’den dünya sıralamasına giren tek üniversite olmuştur. İstanbul Üniversitesi, 2006 yılından beri dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında yer almaktadır. Aynı zamanda, Asya Pasifik bölgesinin en iyi 100 üniversitesi arasında da yerini almıştır.

İstanbul Üniversitesi’nin merkezi yerleşkesi Beyazıt Meydanı’nda yer alır. Tarihi bir binada bulunan ana kampüs, Osmanlı dönemine ait mimari yapılarıyla dikkat çeker.

Haritada Görüntüle

Sahaflar Çarşısı

Cem Vargun

Fatih’te yer alan tarihi çarşı, eski ve yeni kitapların bulunduğu bir merkezdir. Beyazıt Camii, İstanbul Üniversitesi, Kapalıçarşı ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne yakınlığı nedeniyle geçmişte kültürel bir odak noktasıydı. Zaman içinde satılan kitapların öncelikleri ve nitelikleri değişse de hala Fatih’in popüler duraklarından biridir.

Sahaflar Çarşısı, tarihî dokusu, dar sokakları ve kitap kokusuyla ziyaretçilerini etkileyen bir atmosfere sahiptir. Kitapseverler, koleksiyoncular ve tarih meraklıları bu çarşıda aradıkları nadir bulunan eserleri bulabilmektedirler. Ayrıca bu çarşı, İstanbul’un tarihî zenginliğini ve kitap kültürünü keşfetmek isteyenler için ilginç bir durak olarak kabul edilir.

Haritada Görüntüle

Bayezid Camii

Asaf Çoksoy

Bayezid Camii, Osmanlı İmparatorluğu’nun sekizinci padişahı olan II. Bayezid tarafından 1501-1506 yılları arasında İstanbul’da inşa ettirilmiş önemli bir tarihi camidir. Beyazıt Meydanı’na oldukça yakın bir konumda yer alır. İstanbul’un fethinden sonra şehre inşa edilen ikinci büyük selatin camiiydi. Şehirdeki ilk selatin camii olan Fatih Camii zamanla değişikliklere uğradığı için, İstanbul’da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii olarak kabul edilir.

Caminin iç dekorasyonu da döneminin estetik anlayışını yansıtır. İç mekanda kullanılan süslemeler, hat sanatı örnekleri ve çini işçiliğiyle dikkat çeker. Bayezid Camii’nin avlusunda çeşitli dönemlere ait türbeler, medreseler ve kütüphane gibi yapılar da bulunmaktadır.

Haritada Görüntüle

Süleymaniye Camii

Engin Demirci

Süleymaniye Camii, İstanbul’un eşsiz tarihî ve kültürel mirasının önemli bir sembolüdür. Kanuni Sultan Süleyman’ın anısını yaşatan bu etkileyici yapı, sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvesini temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda Mimar Sinan gibi büyük bir ustanın izinde yürüyenler için de bir saygı ifadesidir.

Süleymaniye Camii’nin çevresinde bulunan diğer tarihî mekânlar, İstanbul’un muazzam zenginliklerini keşfetmek isteyenler için gerçek bir hazine niteliğindedir. Süleymaniye Camii, 16. yüzyılın sonlarına doğru, 1550-1557 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır.

Bu ihtişamlı cami, Osmanlı İmparatorluğu’nun onuncu padişahı Sultan Süleyman’ın saltanatı döneminde inşa edilmiş olup, İstanbul tarihinin önemli bir kilometre taşını simgelemektedir. Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın elinden çıkmış bir eserdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli mimarlarından biri olan Sinan’ın ustalığı, bu camide kendini gösterir.

Caminin mimari tasarımı, klasik Osmanlı mimarisinin en zarif örneklerinden biridir ve belirgin bir simetri ile estetik anlamda dikkat çeker. Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni kalfalık eseri olarak tanımlamıştır, bu da onun kariyerindeki önemli bir noktayı işaret eder.

Haritada Görüntüle

Sultan Selim Camii ve Külliyesi

islamansiklopedisi.org.tr (Fatma-Orhan Durgut fotoğraf arşivi)

Haliç’in dik yamaçları üzerinde, Yavuzselim semtinde bulunan ve Çukurbostan olarak bilinen Bizans dönemine ait açık su deposu, Fatih ilçesinin göz alıcı noktalarından biridir.

Caminin ana kapısındaki Arapça kitabeye göre, Aralık 1522’de Sultan Selim’in talimatıyla yapıldığı belirtilir. Ancak Sultan Selim Türbesi’ndeki yazıda, Kanuni’nin türbeyi aynı tarihte inşa ettirdiği kaydedilir. Sultan Selim’in 1520’nin 21-22 Eylül’ünde vefat ettiği düşünüldüğünde, külliyenin yapımı muhtemelen Sultan Selim’in ölümünden önce emredilmiş veya düşünülmüş olabilir. Ancak Sultan Selim’in ömrü bu tamamlanmayı görmeye yetmediği için, külliyenin tamamlanması Kanuni tarafından gerçekleştirilmiş ve saygıyla babasının adını yazmamıştır.

Külliye, temel olarak bir cami, iki medrese, Sultan Selim ve Hafsa Sultan’ın türbeleri, şehzadelerin türbesi, okul ve hayır yemeği dağıtılan yerlerden oluşur. Oldukça uzakta olmasına rağmen, külliye içinde bir çifte hamam da dahil edilmiştir.

Haritada Görüntüle

Kariye Camii

Tanıtma Genel Müdürlüğü

Edirnekapı semtinde, hala ayakta olan Theodosius Surları’na yaklaşık yüz metre uzaklıkta bulunan yapı, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde geniş bir yapı kompleksine ev sahipliği yapmış olan Khoara Manastırı’nın merkezini teşkil ediyordu. İstanbul’un Fethi’nden sonra elli sekiz yıl boyunca kilise olarak hizmet verdi. Mozaikleriyle tanınan bu kilise, 1511’de ise cami olarak kullanılmaya başlandı.

1945 yılında ulusal bir anıt ilan edilen yapı, Bakanlar Kurulu’nun kararıyla 1948’de Müzeler İdaresi’ne bağlı bir müzeye dönüştürüldü. Türkiye’nin en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan Kariye Müzesi, 2019’da Danıştay’ın iptal kararı sonucu Cumhurbaşkanı tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. 2023 senesi itibariyle hala restorasyon çalışmaları devam etmektedir.

Kariye, dünya çapında tanınmış, korunmuş mozaik ve freskleriyle öne çıkar. Kiliseden camiye dönüştürülmesi sonrasında, içindeki Hristiyan sembolleri, yazılar ve tüm freskler, özenle bir boya ve kireç badanasıyla korunarak kaplanmıştır. Bu sayede yapı, tahrip olmadan günümüze kadar ulaşmıştır.

Haritada Görüntüle

Fatih Camii ve Külliyesi

Fehmi İriş

Fatih Camii ve Külliyesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun 15. yüzyılın sonlarında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa ettirilmiş büyük bir komplekstir. Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra şehri merkez yapmak amacıyla inşa edilmiş ve İstanbul’un fethiyle aynı adı taşıyan Fatih Sultan Mehmed tarafından 1463-1470 yılları arasında yapılmıştır.

Külliye, cami, medrese, hastane, kütüphane, hamam ve imaret gibi çeşitli binalardan oluşur. Ana yapı olan cami, Bizans döneminden kalma bir kilisenin yerine yapılmıştır. Mimarı Atik Sinan’dır ve döneminin en büyük camilerinden biri olarak kabul edilir. Fatih Camii’nin içi muhteşem süslemeler ve çini işçiliğiyle dikkat çeker.

Haritada Görüntüle

Yedikule Zindanları

yedikulehisari.com

Yedikule Hisarı’nın inşası, M.S. 413 yılına uzanmaktadır. II. Theodosius adlı Doğu Roma İmparatoru, mimariye büyük önem vererek bu hisarı yaptırdı. Bu Hisar, Bizans İmparatorluğu döneminde kullanılmış ve daha sonra Osmanlı İmparatorluğu zamanında da hizmet vermiştir.

Yedikule Zindanları‘nın asıl amacı, devletin düşmanları ya da suçluları hapsederek cezalandırmaktı. Zindanlar genellikle üst düzey suçlular, casuslar, isyancılar ve devlete karşı gelenler için kullanılmıştır. Bu kişilerin bazıları burada işkence görmüş ve hatta öldürülmüştür.

Zindanlar, yedi kuleden oluşur ve her kule farklı bir amaç için kullanılmıştır. Kimi zaman esirler burada bekletilirken, bazen de infazlar burada gerçekleştirilmiştir. Günümüzde Yedikule Hisarı Müzesi, turistik bir yer haline gelmiş ve ziyaretçilere açılmış durumdadır. İçerisindeki tarihi atmosfer ve yapılar, ziyaretçilere İstanbul’un geçmişine dair önemli bir bakış açısı sunar.

Haritada Görüntüle

Molla Zeyrek Camii

Gregorio Bencini

Molla Zeyrek Camii, İstanbul’un tarihi bir yapılarından biridir. Bu cami, Bizans dönemindeki bir manastır kompleksi olan Pantokrator Manastırı’ndan dönüştürülmüştür. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı döneminde camiye dönüştürülmüştür.

Molla Zeyrek Camii’nin yapımı, 12. ve 13. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Bu yapı, Bizans mimarisinin etkileyici örneklerinden biridir ve bir zamanlar manastır olarak kullanılan alanın izlerini taşır. Orijinal yapının bazı bölümleri günümüze kadar ulaşmış olup, mimari açıdan dikkate değer özellikler sunar.

Caminin kendine özgü mimarisi ve İstanbul’un tarihindeki önemi, şehrin kültürel ve dini evrimlerini yansıtan önemli bir simge haline gelmesini sağlamıştır. Molla Zeyrek Camii, ziyaretçilere tarihi bir yolculuk yapma ve şehrin geçmişine dair önemli ipuçları sunma fırsatı verir.

Haritada Görüntüle

Hırka-i Şerif Camii

Fatih Kaymakamlığı

Hırkaişerif semtinde bulunan Fatih ilçesinin İskender Mahallesi’nde konumlanan bu cami ve ek binalar, şehrin dini folklorunda önemli bir yere sahiptir. Rivayete göre, Hz. Peygamber’in Üveys el-Karanî’ye bıraktığı söylenen hırkasının korunması ve ziyaret edilmesi amacıyla Sultan Abdülmecid tarafından 1851’de inşa ettirilmiştir. Bu yapı, önemli bir tarihi mirası temsil etmektedir.

Veysal Karani’nin ölümünden sonra, Hırka-ı Şerif, o dönemde Üveysi ailesinin başı olan Şükrullah Üveysi tarafından 17. yüzyılın başlarında İstanbul’a getirildi. Bu hareket, I. Ahmed’in emriyle gerçekleşmişti.

Hırka-i Şerif’in bulunduğu alan, yalnızca Ramazan ayında ziyaret edilebiliyor.

Haritada Görüntüle

Eminönü

Safa Başnur

Eminönü, İstanbul’un tarihi ve ticari merkezlerinden biridir. Tarihi Yarımada’nın güney ucunda yer alır ve şehrin en eski bölgelerinden biridir. Boğaziçi’nin güney kıyısında ve Haliç’in kuzey kıyısında bulunur.

Eminönü, tarihi boyunca ticaretin kalbinde yer aldı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’un en önemli ticaret merkezlerinden biriydi ve halen bir ticaret ve alışveriş bölgesi olarak öne çıkar. Bölgede Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı gibi ünlü çarşılar ve tarihi yapılar bulunur. Ayrıca, Galata Köprüsü de Eminönü’nde yer alır ve bu köprü, Haliç’i Karaköy ile birleştirir.

Eminönü, tarihi ve kültürel öneme sahip birçok yapıya ev sahipliği yapar. Yeni Camii, tarihi yapıların arasında en dikkat çekenlerden biridir. Ayrıca, tarihi dönemlere ait çeşitli dini yapılar, tarihi hanlar ve kıyı boyunca uzanan rengarenk balık ekmek satıcılarıyla ünlüdür.

Bugün, Eminönü hem yerel halkın hem de turistlerin sıkça ziyaret ettiği bir bölge olarak öne çıkar. Tarihi dokusu, ticaretin canlılığı ve tarihi yapılarıyla İstanbul’un kültürel ve ticari hayatında önemli bir konuma sahiptir.

Haritada Görüntüle

Eminönü Meydanı

Атаульф Свинособакин

Eminönü Meydanı, İstanbul’un en önemli ve yoğun meydanlarından biridir. Şehrin tarihi merkezlerinden biri olan Eminönü’nde bulunur ve birçok tarihi yapıya, çarşıya ve ticaret alanına ev sahipliği yapar.

Eminönü Meydanı, hem yerel halkın günlük hayatının bir parçası hem de turistlerin sıkça ziyaret ettiği bir noktadır. Tarihi atmosferi, alışveriş olanakları ve çevresindeki önemli noktalara olan erişimiyle İstanbul’un önemli merkezlerinden biridir.

Haritada Görüntüle

Yeni Camii

islamansiklopedisi.org.tr

Yeni Cami, ya da diğer adıyla Valide Sultan Camii, 1597 yılında Sultan III. Murad’ın eşi Safiye Sultan’ın girişimiyle İstanbul’da inşa edilmeye başlanmıştır. Bu dini yapı, uzun bir inşa sürecinden sonra 1665’te IV. Mehmed’in annesi Turhan Hatice Sultan’ın öncülüğünde gösterdiği büyük çaba ve yaptığı bağışlarla tamamlanarak ibadete açılmıştır.

İstanbul’un manzarasına ve estetiğine büyük katkıda bulunan Yeni Cami, Osmanlı hanedanı tarafından inşa edilen büyük camilerin son örneğidir. Osmanlı mimarisinin içinde yapımı en uzun süren cami olarak da tanınır. Cami, başlangıçta deniz kenarına yapılmış olsa da zamanla deniz dolgusu nedeniyle denizle arasındaki mesafe artmıştır.

Haritada Görüntüle

Mısır Çarşısı

İstanbul Valiliği

İstanbul’un köklü kapalı çarşılarından biri olan Mısır Çarşısı, aslında Yeni Camii’nin yapımı sırasında bu camiye gelir sağlamak amacıyla inşa edilmiştir. İnşaat, Sultan III. Murat’ın annesi Safiye Sultan tarafından 1597 tarihinde başlatılmış, ancak uzun bir duraklamanın ardından Sultan IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından tamamlanmıştır.

İlginizi Çekebilir:  Nostalji ve Çocukluk Anıları: İstanbul Oyuncak Müzesi Gezi Rehberi

Hassa baş mimarı Kâzım Ağa tarafından yapıma başlanıp 166 yılında Hassa baş mimarı Mustafa Ağa tarafından tamamlanan bu çarşı, başlangıçta Yeni Çarşı ya da Vâlide Çarşısı olarak biliniyordu. Rivayete göre, Mısır’dan gelen vergilerle inşa edilmişti. Ancak 18. yüzyıldan itibaren günümüzdeki adıyla anılmaya başlandı. İnşa edildiği dönemden itibaren 1691 ve 1940 yıllarında iki büyük yangın tehlikesini atlattı. Son olarak, 1940-1943 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından restore edilerek günümüze kadar ulaştı.

Mimarisiyle de dikkat çeken çarşı, yüksek kubbeli yapısı ve tarihi dokusuyla ziyaretçilerini büyüler. Renkli çinilerle süslenmiş duvarları, tavanları ve tarihi atmosferiyle görülmeye değer bir yapıdır. Ayrıca, çarşının yakınında bulunan Yeni Camii, Galata Köprüsü gibi diğer tarihi ve turistik yerlere de kolayca ulaşılabilir.

Haritada Görüntüle

Eminönü İskelesi

Adesoye Adeboye

Eminönü İskelesi, İstanbul’un tarihi ve önemli bir iskelesidir. Eminönü İskelesi, hem yerel halkın günlük ulaşımı için kullanılan bir iskele hem de turistik faaliyetler için önemli bir noktadır. Buradan Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet Meydanı gibi tarihi ve turistik yerlere yürüyerek kolayca ulaşım sağlanabilir.

Ayrıca, Eminönü İskelesi’nden feribotlar ve deniz otobüsleri kalkar. Bu deniz taşıtları, Boğaziçi’nde Avrupa ve Anadolu yakaları arasında seferler düzenler ve şehirdeki ulaşımın önemli bir parçasını oluşturur.

Haritada Görüntüle

Fener Semti

islamansiklopedisi.org.tr

İstanbul’un Fener semti, tarihî ve kültürel açıdan zengin bir mahalle olarak öne çıkıyor. Fener, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan tarihi yarımada bölgesinde bulunuyor ve bu bölge, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşıyor.

Fener, özellikle Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin bulunduğu bölge olarak bilinir. Ayasofya’dan sonra dünyanın en eski ikinci kilisesi olarak kabul edilen Aziz Yorgi Kilisesi de Fener’de yer alıyor. Ayrıca, Fener Rum Erkek Lisesi ve yakınındaki Balat semtiyle birlikte tarihi evleri, dar sokakları ve renkli yapılarıyla dikkat çekiyor.

Semtin tarihi dokusuyla birlikte, son yıllarda restore edilen konutlar ve kafelerle canlanmış durumda. Fener, ziyaretçilerine tarihi yapıları keşfetme imkanı sunmanın yanı sıra geleneksel lezzetleri tadabileceğiniz yerel restoranlar ve kafeleriyle de popülerdir. Balat ile birlikte, Fener semti, İstanbul’un tarihî mirasını keşfetmek isteyenler için önemli duraklardan biri haline gelmiştir.

Haritada Görüntüle

Balat Semti

Isam Al-Karkhi

Balat, İstanbul’un Fatih ilçesinde, Haliç’in kıyısında, Ayvansaray ile Fener arasında bulunan bir bölgedir. İsmini, Rumca’daki “palation” kelimesinden alan Balat, asıl anlamıyla sarayı çağrıştırır; surlardaki Blaherna Sarayı’na olan yakınlığıyla da bilinir hale gelmiştir.

Balat, dar sokakları, rengarenk evleri, tarihi kiliseleri, sinagogları ve camileriyle ünlüdür. Farklı dinlerin ibadethanelerinin bir arada bulunduğu bu semtte, farklı kültürel yapıları bir arada görmek mümkün.

İstanbul’un tarihinde, Balat’ın özel bir yeri vardır çünkü İspanya’dan gelen Yahudilerin bu bölgeye yerleştirilmesiyle başlayan süreç, uzun yıllar boyunca burayı önde gelen bir Yahudi mahallesi haline getirmiştir. Bu durum, yakın zamana kadar devam etmiştir.

Semtin önemli yapıları arasında Ayios Strati Ortodoks Kilisesi yer alırken, Mimar Sinan’ın ustalık eseri olan Ferruh Kethüda Camii ise bölgedeki ana camidir. Caminin yakınında ise başlangıçta bir Rum Ortodoks kilisesi olan, ancak 1629’da Ermeni-Gregoryen topluluğuna devredilen Surp Hreşdegabet Kilisesi bulunmaktadır.

Haritada Görüntüle

Fener Rum Patrikhanesi

Alexander Evstigneev

Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, İstanbul’un Fener semtinde yer alan ve Ortodoks Hristiyan dünyasının önemli merkezlerinden biri olan patrikhanedir. Bu patrikhanenin tarihi oldukça eski olup, İstanbul’un fethinden önce Bizans İmparatorluğu döneminde de varlığını sürdürmüştür.

Patrikhanenin tarihi önemi, İstanbul’un tarihi ve dini bağlamıyla yakından ilişkilidir. Osmanlı döneminde dahi bu bölge, Ortodoks dünyasının dini ve kültürel yaşamının merkezlerinden biri olarak önemini korumuştur. Günümüzde hala dini törenler, ayinler ve etkinlikler için önemli bir mekan olarak kullanılmaktadır.

Haritada Görüntüle

Fener Rum Lisesi

Fatih Kaymakamlığı

Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1454 yılında, İstanbul’daki tüm Ortodoks topluluğunu şehre dönmeye davet eden bir çağrı yapıldı. Bu davet, padişahın bir fermanla resmileştirdiği bir adım oldu. Padişah, Ortodoksların kendi dillerinde eğitim alabilecekleri, patrikhanelerini yeniden inşa edebilecekleri ve tüm ibadetlerini özgürce gerçekleştirebilecekleri konusunda bir bildiri yayınladı.

Patrik Gennadios ile Fatih Sultan arasında yapılan anlaşma sonucunda 1454 yılında Fener bölgesinde bir okulun kurulması kararlaştırıldı. Osmanlı İmparatorluğu, bu eğitim kurumuna geniş imkânlar sunarak destek oldu. Bu okul, birçok yönetici, baştercüman, patrik ve dini görevlinin yetiştiği önemli bir merkez haline geldi.

Yapı, bir okul binası olmasına rağmen görkemi nedeniyle sıklıkla “Avrupa’nın beşinci en büyük kalesi” olarak anılmıştır. 1861 yılından sonra, okul klasik eğitimi benimseyen bir ortaokul ve lise haline dönüştü.

Haritada Görüntüle

Kiremit Caddesi

Fatih Belediyesi

Balat Mahallesi’nde adından sıkça söz edilen ve semtin en canlı mekânlarından biri olan Kiremit Caddesi, fotoğraf tutkunlarına ve dizi çekimlerine doğal stüdyo imkânları sunan, kent hafızasında iz bırakan turistik bir alan konumundadır. Bu bölgede, çeşitli renklerdeki evlerin ve duvarların estetiği sizi büyüleyecek.

Haritada Görüntüle

Sveti Stefan Kilisesi

Isam Al-Karkhi

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Bulgarlar Rum Milleti adı verilen Ortodoks Hıristiyan topluluğunun bir parçası olarak Fener Ortodoks Patrikhanesi’nin kiliselerinde ibadet ederlerdi. Ancak 19. yüzyılda Bulgar milliyetçi hareketi, ayrı bir Bulgar devletinin oluşturulmasını destekledi.

Fener Patrikhanesi’nin genellikle Yunan ağırlıklı olduğunu düşündükleri için, Bulgar Ortodoks Hıristiyanlar için bağımsız bir Bulgar dini kurumunun oluşturulması fikri öne çıktı. Bu, Bulgarların kendi dini yapılarını kurma isteğinin bir yansımasıydı.

Bu girişimler, Osmanlı Sultanı Abdülaziz’in imzaladığı bir fermanla Bulgar Eksarhlığının resmen tanınmasıyla doruğa ulaştı. İstanbul’un Fatih ilçesinde, Balat ile Fener semtlerinin sınırında, Haliç’in kıyısında yer alan Sveti Stefan Kilisesi, Demir Kilise olarak da bilinir.

Bu kilise, Bulgar Eksarhhanesi’ne bağlıdır ve 1859 yılında İstefanaki Bey’in (Stefan Bogoridi) adına yapılmıştır. Sveti Stefan Kilisesi, dünya üzerinde halen varlığını sürdüren ender prefabrik dökme demir kiliselerinden biri olarak bilinir.

Haritada Görüntüle

Samatya

Victor Ocal

İstanbul’un Samatya semti, tarihi ve kültürel açıdan zengin bir bölgedir. Eski adıyla Psamatya olarak bilinen Samatya, İstanbul’un tarihi yarımadasında yer alır ve tarih boyunca farklı kültürlerin etkisi altında kalmıştır. Konstantinopolis’in 383 yılında, şehir merkezinin sınırlarının ötesinde, ilk manastır tarzı dini kompleks, Samatya bölgesinde kuruldu.

Son zamanlara kadar yoğun olarak Ermeni kökenli vatandaşların yaşadığı bir semt olan Samatya’da, İstanbul’un Türkler tarafından kontrol edilmesinden önce inşa edilen Surp Kevork Kilisesi bulunmaktadır. Bu kilise aynı zamanda halk arasında Sulu Manastır olarak da bilinir. Geçmişte birçok Rum’un yaşadığı Samatya’da, Hristos Analipsis ve Ayios Menas Rum kiliseleri de semtteki diğer gayrimüslim ibadethanelerindendir.

Tarihi dokusunu büyük ölçüde koruyarak film ve dizi yapımcılarının favori mekanlarından biri haline gelen semtte çekilen yapımlar arasında, İkinci Bahar dizisi ve Nuri Bilge Ceylan’ın ödül kazanan filmi Üç Maymun büyük ilgi görmüştü.

Haritada Görüntüle

Surp Kevork Kilisesi

Mustafa Kara

İstanbul Samatya’da yer alan Surp Kevork veya Sulu Manastırı, bir Ermeni Apostolik kilisesidir. 1866 ile 1887 yılları arasında inşa edilen yapı, 11. yüzyıldan kalma bir Bizans kilisesi ve manastırının yerine yapılmıştır.

Önceki yapı, Konstantinopolis’in önde gelen Yunan Ortodoks Kiliselerinden biri olan Azize Meryem Peribleptos’tur. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1453’te şehri fethetmesinin ardından yapı, İstanbul’daki Ermeni topluluğuna devredilmiş ve hatta bir dönem İstanbul Ermeni Patrikhanesi olarak kullanılmıştır.

Haritada Görüntüle

Kumkapı

Michael Trolle

Kumkapı, İstanbul’un tarihi ve kültürel açıdan zengin semtlerinden biridir. İstanbul’un tarihi yarımadasının güneydoğusunda yer alır ve tarihi şehir surlarının içindedir. Bu semt, tarihi dokusunu koruyan dar sokakları, eski konakları ve çeşitli dini yapılarıyla bilinir.

Kumkapı, son zamanlarda özellikle Ermeni kökenli vatandaşların sıkça bulunduğu bir bölge olageldi. Günümüzde hala bir Ermeni okulu ve bir dizi Ermeni kilisesi bu semtte varlığını sürdürüyor. Ayrıca, İstanbul Ermeni Patrikhanesi de bu bölgede konumlanmış durumda.

Kumkapı’nın tarihi ve kültürel zenginlikleriyle birlikte, deniz ürünleriyle ünlü restoranlarıyla da ziyaretçilerin ilgisini çeker. Özellikle akşamları, canlı müzik eşliğinde deniz ürünleri yemeği yemek için tercih edilen bir bölgedir.

Haritada Görüntüle

Türkiye Ermenileri Patrikliği

Mustafa Yavuz

İstanbul Ermeni Patrikhanesi, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1461’de kurulan, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermenilerin manevi ve dünyevi meselelerini idare etmek üzere ortaya çıkmıştır. Bu teşkilat, hala Türkiye’deki Gregoryen Apostolik Kilisesi’ne mensup Ermenilerin dini liderliğini yürütmektedir. Patrikhane, İstanbul’un Kumkapı semtinde yer alan Surp Asdvadzadzin Patriklik Kilisesi’nin (Meryem Ana Patriklik Kilisesi) merkezindedir.

Günümüzde İstanbul’daki Ermeni Patrikliği hala faaliyetlerine devam etmektedir. Patriklik, Ermeni topluluğunun dini, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarına cevap verirken aynı zamanda Türkiye’deki Ermeni azınlığın haklarını savunma görevini üstlenmektedir. Ermeni topluluğunun tarihsel bağlamda önemli bir unsuru olarak, İstanbul’daki Ermeni Patrikliği, hem dini hem de kültürel anlamda büyük bir öneme sahiptir.

Haritada Görüntüle

Meryem Ana Patriklik Kilisesi

Kamil Yılmaz

Surp Asdvadzadzin Patriklik Kilisesi, İstanbul’un Balat semtinde bulunan Ermeni Gergoryen Kilisesi’ne ait tarihi bir yapıdır. İstanbul’daki önemli Ermeni kiliselerinden biridir ve şehirdeki Ermeni cemaati için önemli bir dini merkezdir.

Surp Asdvadzadzin, Ermenice’de “Kutsal Meryem Ana” anlamına gelir ve kilisenin adı “Kutsal Meryem Ana”ya adanmıştır. Kilisenin tarihi, 17. yüzyıla kadar uzanır ve zamanla çeşitli restorasyon ve onarımlarla bugünkü halini almıştır.

İstanbul’un tarihi dokusunda yer alan Surp Asdvadzadzin Patriklik Kilisesi, Ermeni mimarisinin özelliklerini taşır ve dış cephesindeki detaylar ve iç dekorasyonuyla dikkat çeker. Kilise, dini törenlerin yanı sıra kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapar ve Ermeni cemaatinin dini ve sosyal hayatında önemli bir rol oynar.

Haritada Görüntüle

Kumkapı Balıkçılar Çarşısı

Osama Elahrash

Kumkapı Balıkçılar Çarşısı, İstanbul’un tarihi ve renkli semtlerinden birinde yer alır. İstanbul’un tarihi yarımadasının güneybatısında, Marmara Denizi kıyısında bulunur. Balıkçılar Çarşısı, İstanbul’da deniz ürünleriyle ünlü bir bölge olarak bilinir.

Kumkapı’nın tarihçesi oldukça eski dönemlere uzanır. Osmanlı İmparatorluğu’nun döneminde, şehrin surlarının dışında kalan bölgelerde yaşayan Hıristiyan nüfusunun yerleşim yeri olarak bilinirdi. Bu bölge, zamanla bir liman ve balıkçı kasabası olarak gelişti. Günümüzde ise hala balıkçılık faaliyetlerinin yoğun olduğu ve deniz ürünlerinin satıldığı bir çarşı konumundadır.

Kumkapı Balıkçılar Çarşısı, taze deniz ürünleriyle dolu tezgahları, restoranları ve meyhaneleriyle ünlüdür. Burada bulunan balık lokantaları, yerel halkın ve ziyaretçilerin deniz ürünlerini taze bir şekilde tadabileceği mekanlar arasında yer alır.

Haritada Görüntüle

Vefa

Hasan Kırmızı

İstanbul’un tarihî semtlerinden biri olan Vefa, tarihi ve kültürel açıdan zengin bir bölgedir. Fatih ilçesine bağlı olan Vefa, tarihi yapıları, eski sokakları ve kültürel mirasıyla dikkat çeker.

İstanbul’un tarihî semtlerinden biri olan Vefa, tarihi ve kültürel açıdan zengin bir bölgedir. Fatih ilçesine bağlı olan Vefa, tarihi yapıları, eski sokakları ve kültürel mirasıyla dikkat çeker.

Vefa, Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli bir yerleşim yeriydi ve hâlâ o döneme ait birçok tarihi eseri barındırır. Özellikle Vefa Kilise Camii olarak bilinen, semtin önemli simgelerindendir. Bu cami, Bizans döneminde kilise olarak kullanılmış daha sonra camiye dönüştürülmüştür.

Bunun dışında Vefa, eski İstanbul’un sokak dokusunu koruyan, dar ve tarih kokan sokaklarıyla bilinir. Burada yürürken, eski İstanbul’un atmosferini soluyabilirsiniz. Ayrıca semtte Vefa Bozacısı gibi ünlü lezzet mekânları da bulunur. Vefa Bozacısı, geleneksel boza içeceğini sunmasıyla tanınır.

Haritada Görüntüle

Vefa Bozacısı

José Antonio Fernández

Tarihi Vefa Bozacısı, İstanbul’un tarihî semtlerinden biri olan Vefa’da bulunan ve uzun yıllardır boza üretimiyle tanınan bir işletmedir. Boza, geleneksel bir Türk içeceği olup genellikle kış aylarında tüketilen hafif ekşi bir içecektir.

Vefa Bozacısı’nın köklü geçmişi 19. yüzyıla dayanmaktadır. İşletme, 1876’da kurulmuş ve o günden beri geleneksel boza yapımını sürdürmektedir. Boza, aslında şeker, su ve darı irmiği kullanılarak üretilen ve genellikle kış aylarında tüketilen bir içecektir. Geleneksel yöntemler ve özgün lezzetiyle bilinir.

Yıllar içinde, özellikle İstanbul’da yaşayanlar ve ziyaretçiler arasında popülerlik kazanan bir nokta haline gelmiştir. Tarihi dokusuyla, boza kültürünün yaşatıldığı mekanlarından biri olmasıyla önemlidir. Vefa Bozacısı, İstanbul’un kültürel mirasında önemli bir yer tutar ve geleneksel lezzetleri yaşatma konusundaki çabasıyla bilinir.

Haritada Görüntüle

Vefa Lisesi

Hasan Kırmızı

Adını İstanbul’un tarihi merkezi olan Tarihî Yarımada’da konumlanmış olduğu Vefa semtinden alan bu okul, ana dilde eğitim veren ilk sivil liselerden biridir. Vefa Lisesi, İstanbul’un tarihi semtlerinden biri olan Vefa’da bulunan köklü bir okuldur. Türkiye’nin en eski okullarından biri olarak bilinir. Vefa Lisesi, 1872 yılında kurulmuştur ve uzun bir eğitim tarihine sahiptir.

Osmanlı döneminde kurulan okullardan biri olmasıyla birlikte günümüzde de eğitim hayatına devam etmektedir. Okul, yıllar içinde pek çok yetenekli ve ünlü ismi mezun etmiştir. Eğitim kalitesi ve köklü geçmişiyle bilinirken özellikle İstanbul’un kültürel mirasına katkı sağlamış bir kurumdur.

Haritada Görüntüle

Bozdoğan Su Kemeri (Valens Su Kemeri)

Ali Kılıç

İstanbul’un tarihine göz attığınızda karşınıza çıkan önemli yapıların arasında Bozdoğan Su Kemeri, Roma İmparatoru Valens’in önderliğinde 4. yüzyılın sonlarında inşa edilen bir su kemeri olarak yer alıyor.

Osmanlı Sultanları tarafından farklı zamanlarda restore edilerek günümüze ulaşan bu yapı, şehrin değerli tarihi miraslarından birini oluşturuyor. Orta Çağ boyunca, İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için kullanılan su kemerlerinin önde gelenlerinden biri olarak öne çıkıyor.

Günümüzde hala ayakta duran ve tarihi bir yapı olarak ziyaretçilerin ilgisini çeken bir yapıdır. İstanbul’un su tarihi ve şehrin su ihtiyacını karşılamak için yapılan tarihi eserlerden biri olması nedeniyle önemli bir konuma sahiptir.

Haritada Görüntüle

Kıztaşı

Tayfun Nasuhbeyoğlu

455 yılında Konstantinopolis’te Doğu Roma İmparatoru Markianos’un onuruna inşa edilen Kıztaşı veya Markianos Sütunu, göz kamaştırıcı bir anıtsal yapıdır.

İstanbul’un Fethi’nden sonra kurulan ilk Türk mahallelerinden biri olarak bilinen “Kıztaşı Mahallesi”, tarihte önemli bir yere sahiptir. Yıllarca Saraçhanebaşı’nda bulunan Yeniçeri odalarının bir evinin bahçesinde kalan bu anıt, bölgeyi saran Çırçır Yangını’ndan (1908) sonra gerçekleştirilen düzenlemeyle gün yüzüne çıkarılmıştır. Kıztaşı, şehrin tarihi ve kültürel dokusunu yansıtan önemli bir simge haline gelmiştir.

Haritada Görüntüle

Tekfur Sarayı

Bülent Akbulut

Tekfur Sarayı ya da Porfiroğenitus Sarayı, dünya genelinde hâlâ orijinal Bizans mimarisinin nispeten korunmuş örneklerinden biridir. ile 15. yüzyıllar arasında Bizans İmparatorluğu Sarayı olarak hizmet veren Blaherne Sarayı kompleksinin günümüze ulaşan tek sağlam bölümüdür.

Topkapı Sarayı’nda hayranlık uyandıran Kaşıkçı Elması’nın, iddialara göre Tekfur Sarayı’nda bulunduğuna dair bir söylenti mevcuttur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2006’da başlattığı önemli bir dizi çalışma ve özenle gerçekleştirilen restorasyon sürecinin ardından Tekfur Sarayı Müzesi olarak ziyarete açıldı.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında cam ve çini atölyesi olarak da faaliyet gösteren saray, ürettiği özgün eserlerle adını duyurmuştur. Restorasyon sonrasında, bu ünü hak eden bir şekilde; atölyelerinde üretilen çini, cam ve çömlek örneklerinin sergilendiği bağımsız bir müze olarak hizmet vermektedir.

Haritada Görüntüle

İstanbul Arkeoloji Müzeleri

Sultan Tamer

İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye’nin en önemli müzelerinden biridir ve dünyanın da önde gelen arkeoloji müzeleri arasında yer alır. Topkapı Sarayı’nın yakınında, Sultanahmet Meydanı’nda bulunur. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, üç farklı bina üzerine kurulmuştur: Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk.

Türkiye’nin müze olarak tasarlanan en eski yapısıdır. 1869’da Maarif Nazırı Mehmed Esad Safvet Paşa tarafından Müze-i Hümâyûn adıyla kurulmuş ve ana binanın inşaatı 19. yüzyılın ortalarında tamamlanmış, ardından 13 Haziran 1891’de ziyarete açılmıştır.

Arkeoloji Müzesi, çok çeşitli eserlere ev sahipliği yapar. Mezopotamya’dan Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanan birçok döneme ait eserleri içerir. Sümer, Asur, Hitit, Helenistik, Roma, Bizans gibi dönemlere ait eserlerin yanı sıra, ünlü eserlerden biri olan İskender Lahdi gibi önemli eserlere de ev sahipliği yapar.

Eski Şark Eserleri Müzesi, Orta Doğu, Mezopotamya ve Anadolu’dan gelen eserlerle ünlüdür. Çinili Köşk ise 1483 yılında yapılmış ve Osmanlı dönemine ait çinileri sergilemektedir.

Bu müze, zengin koleksiyonuyla ziyaretçilere tarih öncesi dönemden başlayarak çeşitli medeniyetlere ait benzersiz eserleri sunar. İstanbul’un tarihî ve kültürel mirasını anlamak isteyenler için önemli bir durak noktasıdır.

Haritada Görüntüle

Çemberlitaş Sütunu

Танюха Дик

Çemberlitaş Sütunu, İstanbul’un tarihi yarımadasında bulunan önemli bir anıttır. Antik Roma dönemine ait olan bu sütun, şehrin tarihinde önemli bir yer tutar. Sütun, MS 330-362 yılları arasında hüküm süren Roma imparatoru Konstantin’in İstanbul’u Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapma kararının bir simgesidir.

Bizans İmparatoru Konstantin, Roma’daki Apollon Tapınağı’ndan söktürerek uzunluğu 57 metre olan sütunu taşıtarak günümüzdeki konumuna yerleştirdi. Eskiden Forum Konstantin olarak adlandırılan bir meydana dikilen bu sütun, şimdi farklı bir anlam taşıyor.

İlk inşa edildiğinde sütunun zirvesinde güneşi selamlayan bir Apollon heykeli bulunuyordu. Ancak 330 yılında İstanbul’a taşındığında, İmparator Konstantin kendi heykelini sütunun tepesine yerleştirmeyi tercih etti. Daha sonra ise Bizans İmparatorlarından Julianus ve Theodosius’un heykelleri sütunun zirvesine konuldu.

1107 yılında şiddetli bir fırtına sütunu yerle bir etti. Bu olayın ardından I. Aleksios, sütunu onararak üzerine bir kaide ekleyip büyük bir haç yerleştirtti. İstanbul’un 1453 yılındaki fethinden sonra, sütündeki haç kaldırıldı ve Çemberlitaş, ilk olarak I. Selim’in döneminde restore edildi. Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği sırasında, Apollon Sütunu büyük bir yangın geçirdi.

Sütunun mermerleri zarar gördüğü için II. Mustafa, sütunu güçlendirmek amacıyla duvar takviyesi yaptı ve demir çemberlerle sardırarak sağlamlaştırdı. Bu olaydan sonra, sütuna Çemberlitaş adı verildi.

Haritada Görüntüle

Şerefiye Sarnıcı

Rouslan Valonen (LibertyToursLLC)

Şerefiye Sarnıcı, Tarihi Yarımada’da yer alan birçok Bizans Dönemi sarnıcından bir tanesidir. II. Theodosius döneminde, 428 ile 443 yılları arasında Bozdoğan Kemeri’nin taşıdığı suyun biriktirilmesi amacıyla inşa edilen Sarnıç, uzun yıllar boyunca şehre su temin etmek için kullanıldı.

Şerefiye Sarnıcı, özgün yapısına sadık kalınarak restore edildi ve artık üç boyutlu eserlerin sergilendiği bir sanat galerisine dönüştü.

Haritada Görüntüle

Binbirdirek Sarnıcı

Can Koçak

İstanbul’un nadide yapılarından biri olan Binbirdirek Sarnıcı ya da bilinen diğer adıyla Filoksenos Sarnıcı, şehirdeki en büyük ikinci su sarnıcıdır. Bizans İmparatoru I. Konstantin döneminde, Roma kökenli senatör Philoksenos’un emriyle inşa edilen bu eser, 4. yüzyıla damgasını vuran bir yapıdır.

Bugün, İstanbul’un kültürel ve sanatsal dokusunda önemli bir yere sahip olan bu sarnıç, ziyaretçilere müze olarak hizmet vermektedir.

Haritada Görüntüle

Yerebatan Sarnıcı

Burak Unaz

İstanbul’un su gereksinimini karşılamak amacıyla 526-527 yıllarında inşa edilmiş olan Yerebatan Sarnıcı, şehrin su tedarikini sağlamak için yapılmıştır.

Mermer sütunların su yüzeyinden yükselmesi, halk arasında bu yapıya “Yerebatan Sarayı” adının verilmesine neden olmuştur. Ayrıca, sarnıcın üzerinde önceden var olan bir bazilika nedeniyle, bu eser aynı zamanda “Bazilika Sarnıcı” olarak da anılmaktadır.

I. Justinianus’un emriyle inşa edilen bu sarnıç, İstanbul’un birinci ve ikinci tepeleri arasındaki bölgelerin su ihtiyacını Hadrianus su yollarına bağlayarak karşılıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun şehri fethetmesinin ardından, sarnıç Sarayburnu ve Bahçe Kapısı yakınlarında su dağıtım merkezi olarak kullanıldı.

Şu anda müze ve etkinlikler için kullanılan bu mekan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür A.Ş. tarafından işletilmektedir.

Haritadan Görüntüle

3. Ahmet Çeşmesi

Orhan Yunus

İstanbul’da, Topkapı Sarayı’nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında yer alan III. Ahmet Çeşmesi, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın önerisi üzerine III. Ahmed tarafından, Perayton adlı bir Bizans çeşmesinin yerine inşa edilmiştir.

Türk rokoko tarzının en zarif örneklerinden biri olarak kabul edilen bu çeşme, 1728 yılında mimar Ahmet Ağa tarafından yapılmıştır.

Haritadan Görüntüle

Büyük Valide Han

Florence Riviere

İstanbul’un Fatih ilçesinde yer alan Büyük Valide Han, 17. yüzyıla ait bir yapıdır. Mimari detayları tam olarak bilinmese de Evliya Çelebi’nin anlatılarına göre, hanın IV. Murat’ın annesi Kösem Sultan tarafından, o dönemdeki Cerrahbaşısı Mehmet Paşa Sarayı’nın yerine yaptırıldığı ifade edilmektedir.

Büyük Valide Han, çeşitli işlevlere ve farklı iş kollarına hizmet eden çok yönlü bir yapıdır. İnşa edildiği dönemde, Kösem Sultan’ın elde ettiği servetin bir bölümünü bu hanın içinde sakladığına dair rivayetler bulunmaktadır.

İstanbul’da, Kuran’ı Kerim’in ilk kez gizlice basıldığı yerlerden biri, Büyük Valide Han içindeki İrani matbaalardır. Bu matbaalar aynı zamanda popüler eserlerin taklitlerini basarak geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır.

Hanın kubbesi, sosyal medyada paylaşılmak üzere fotoğraf çekmeyi amaçlayan ziyaretçilerin ilgi odağı haline gelmiştir. Hanı ziyaret edenler, bazen bireysel olarak, bazen de fotoğraf çekimlerinde kullanılan ağır ekipmanlarla kubbeye çıkmışlardır. Ancak bu durum, bazı kubbelerin çökmesine ve hasar görmesine yol açtığı için, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2016 yılında kubbenin bulunduğu alana bir uyarı levhası asılmış ve kubbeye çıkmak yasaklanmıştır.

Haritada Görüntüle

Kürkçü Han

Jasmin Cezyir

Kürkçü Han, 15. yüzyıla ait han mimarisinin önemli örneklerinden biridir. Bu yapı, ticaretin merkezi olarak kullanılan bir han olarak inşa edilmiştir. Mimarı Atik Sinan olan bu han, Vezir Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Hanın ilk dönemlerinde, avlunun zemin katı depo alanları olarak kullanılırken üst katlar ikamet yerleri olarak ayrılmıştı. Ancak zamanla her iki kat da çeşitli iş kollarının atölyeleri, depoları ve dükkanları ev sahipliği yapmaya başladı.

Böylece han, yalnızca bir ticaret merkezi olmanın ötesine geçti. Kürkçülerden hırdavatçılara, tuhafiyecilerden kitapçılara, mobilyacılardan dökümhanelere, marangoz atölyelerinden terzilere, komisyonculardan manifaturacılara kadar farklı dönemlerde hanın içinde çeşitli meslekler yer aldı. Günümüzde ise han, çoğunlukla yün satıcıları ve tuhafiye dükkanlarıyla tanınıyor.

Haritada Görüntüle

Hürrem Sultan Hamamı

Seyward Robbins

İstanbul’un tarihi bölgelerinden Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasında konumlanmış olan Haseki Hamamı, Osmanlı dönemine ait önemli bir Türk hamamıdır. Hamamın yapımı, I. Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan tarafından 1556-1557 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Hamamın inşa edildiği bölgede, daha öncesinde Zeuksippos Banyoları’nın harabeleri bulunmaktaydı.

Hürrem Sultan Hamamı, 2008 yılında yap – işlet – devret modeliyle işletmeye açılmıştır. Bu büyük yatırım, hamamın orijinal özelliklerine sadık kalınarak gerçekleştirilen titiz bir restorasyonu içermiştir.

Haritada Görüntüle

Çemberlitaş Hamamı

istanbultarihi.ist

Hamam, Sultan II. Selim’in eşi ve Sultan III. Murad’ın annesi olan Nûrbânû Sultan tarafından Üsküdar’da Toptaşı’ndaki Vâlide-i Atik Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Çemberlitaş Hamamı için turizm, başlıca gelir kaynağı haline geldi ve artık neredeyse tüm ziyaretçilerini turistler oluşturuyor.

Haritada Görüntüle

Süleymaniye Hamamı

Sebastijan Barisic

1557 yılında ünlü mimar Mimar Sinan tarafından inşa edilen hamam, ismini onuncu Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dan almaktadır. Hamam, 2001 yılında restore edildi ve o zamandan beri turistlere hizmet sunuyor. İstanbul’da kadın ve erkeklerin bir arada yıkandığı tek hamam olup, buradaki tellaklar tüm müşterilere özenle hizmet veriyor.

Haritada Görüntüle

Similar Posts